7. Gün sabahı Madrid'de kaldığımız otelde, sabah kahvaltısı sonrası erkenden yine otobüslerimize bindik. Bu sefer rotamız ekstra olan yarım günlük Toledo gezisiydi. Eski İspanya'nın başkenti olan Toledo zannediyorum turumuzun en önemli ekstrasıydı. Tabi ki bizim için de kaçırılmaması gereken bir ekstraydı.
Toledo, Madrid'in 73 km güneyinde ve yaklaşık bir saatlik mesafede ve hayatımda gördüğüm en iyi korunmuş tarihi bir şehir. Açık hava müzesi denmesi doğru bir tabir olur zannediyorum. Zaten Unesco dünya mirası listesinin en önemli vasıfta sayılan kentlerinden biri olması da bunun kanıtı. Toledoya gelince, buraya her gün gelen binlerce turist gibi önce, nehrin ters yakasından, şehrin panoramik fotoğraflarını ve selfilerimizi çektik. Sonra uzaktan görüntüsünün bile muhteşem olduğu şehre girebilmek için, nehir üstündeki şehre giriş köprülerinden biri olan 13 YY eseri San Martin Köprüsünden yürüyerek şehre girdik. Şehri sarmış surların bazıları Roma, bazıları Vizigot, bazıları Magripliler, bazıları da İspanya'nın Hristiyan döneminde yapılmış. Sağında ve solunda; şehre hakim olmuş kültürlerin değişmeden günümüze kadar gelmiş binalarının, sıralandığı parke taşlı dar sokaklarda yokuş çıkarak ilerlerken, kendimi İspanya Tarihinin içinde adeta kaybettiğimi hissettim.
Toledo, Girit yani Yunan kökenli ünlü İspanyol ressam El Greco'nun memleketi diye de bilinmekte (Bu arada tarihte dünyaca bilinen ne kadar çok ünlü ressamları var adamların... Valla deli olmamak elde değil!!!). Bu sokaklarda yürüyerek gittiğimiz ilk yer El Greco'nun ünlü resmi "El Entierro del Conde de Orgaz" tablosunun  bulunduğu Santo Tome Kilisesi oldu. Topluca bu müthiş tabloyu gördükten sonra kiliseden çıkıp İspanya'nın en heybetli katedrallerinden biri olan Toledo Katedarali ve Alcazar Sarayının ve Zocodover Meydanının bulunduğu tepeye doğru yürümeye başladık.
Bence bu kentteki ilk görülmesi gereken yer olan Toledo Katedrali, İspanya'nın Seville'deki katedralden sonra en büyük ikinci katedrali. Katedral aynı zamanda dünyanın en ünlü ressamlarının eserlerine ev sahipliği yapan ve dünyanın en ünlü müzelerinden biri olma özelliğine de sahip.
Turla gittiğimiz Toledo için ayrılan zaman sadece yarım gün olduğundan katedral dışındaki şeylerin pek fazla içine giremedik, Sadece Katedrale çıkarken ve inerken sokaklarda gördüklerimizle yetinmek zorunda kaldık. Bu kısa görüş bile buranın ne büyük bir kültür hazinesi lduğunu anlamamıza yetti. Ben yine de öğrenmek isteyenler için, Toledo'daki diğer görülebilecek yerleri şöyle sıralayabilirim: Toledo'daki iki cami; Babül Merdum Cami diğer adıyla (Cristo de Laluz) Cami ve Mezquita de Las Tornerias Cami. Bu iki cami birbirine yakın değil ve tepeye yakın bir yerdeler.
Yine Toledo'da gezilip görülmesi gerekenler içinde Mudejar stilinde iki adet sinagog var. Her ikisi de birbirine çok yakın olup, çıktığımız tepede değil, daha aşağıda ve şehre giriş yaptığımız San Martin köprünün bulunduğu yöndeler. Bunlar da Santa Maria La Blanca Sinagogu ile El Transito Sinagogu.
Yine Mudejar mimari üslubunda yapılmış olan San Roman Kilisesi, Cristo de la Vega Kilisesi, Santiago del Arabal Kilisesi ve Santa Tome Kilisesi ( en sondaki kilise, yukarıda bahsettiğim El Greco'nun ünlü resminin olduğu kilise oluyor).
Bu arada da Mudejar üslubunun ne olduğunu belirtelim. Bu bir mimarlık ve süsleme sanatı tarzı olup Endülüs Emevi Devleti yıkıldıktan sonra İber Yarimadasında kalan Arapların, İspanya'da hakim olan ve biraz da İspanyol zevkinin karıştığı bir mimari ve bina süsleme sanatı ki buna Magribi yani Kuzey Afrika Müslüman Arap sanatı da diyebiliriz. Bu tarz binalarda daha ziyade; at nalı şeklinde kemerler, sarkıtlı süsleme kubbeler, malakari denilen süslemeli sıva işleri, majolika çini denilen çinkodan elde edilmiş mavi renkle boyanmış çini kaplamalarıyla göze çarpmakta.
San Martin Köprüsünün hemen üst tarafında duran San Juan de los Reyes Manastırı ile ters taraftaki tarihi köprü Alcantara Köprüsünün karşısındaki Castillo de San Servando Kalesi de önemli yapılar olup, görülmesi gereken yerlerden diyebilirim
Öğleden sonra tekrar Madrid'e dönerken tüm tur ekibi, aklımız arkada ama tarih ve sanatın ziyadesiyle korunmuş güzelliklerine bizzat kendi gözlerimizle şahit olmanın verdiği hazla otobüsümüzde adeta zevk sarhoşuyduk.



Toledo şehri ve etrafını saran Tajo Nehri diğer adlarıyla Tejo veya Tagus nehri. Nehir şehrin dörtte üçünü sardığı için şehir sanki bir yarım ada üzerine kurulmuş gibi. Otobüsten ilk indiğimiz yerde, çektiğim bu fotoğraftaki gibi Toledo yarım ada üzerine kurulmuş konumuyla bu şekilde karşımıza çıktı. Sağda en uzakta görülen görkemli bina Alcazar Kalesi. Saray, Romalılar tarafından inşa edilmiş. Bir ara yarımada Arap hakimiyetine geçince şehir gibi saray da Arapların eline geçmiş. Sonra İspanyollar şehri tekrar ele geçirince, Alcazar İspanyol Kraliyetinin sarayı olarak kullanılmış. Daha sonra Madrid başkent olunca Kraliyet sarayı Madrid'e taşınmış. Ayrıca sarayın İspanya'nın yakın tarihteki acı olaylara şahitliğiyle de büyük ünü var. 1936 ile 1939 yılları arasındaki İspanya iç savaşı sırasındaki kuşatmalar ve en kanlı savaşların burada olmuş. Cumhuriyetçilerle yapılan 2 aylık bir savaştan sonra Faşist Franco güçleri bu sarayı ele geçirmişler. Alcazar Sarayı bugün askerlik müzesi olarak kullanılmakta.
Uzakta ve ortada gözüken diğer görkemli yapı olan Toledo Katedralinden aşağıda uzun uzun bahsedeceğim. Solda ve daha yakında gözüken büyük ve düz bina da San Andres Kilisesi)



(Şehre girişi tüm gelen turist kafileleri gibi bu 13 yy'dan kalma tarihi San Martin Köprüsünden yaptık. Tajo Nehri üzerinde şehrin etrafıyla bağlantısını kuran 9 adet köprü bulunmakta. Bunlardan 6 tanesi arabayla giriş için, 3 tanesi yaya girişi için kullanılmakta. Bu köprülerden en önemlileri San Martin Köprüsü ile nehrin ters tarafında olan Alcantara Köprüsü.)



(San Martin Köprüsündenden geçtikten sonra Toledo şehrinin bu şekilde iyi korunmuş bina, duvar ve yollarıyla, biz ve turistler için adeta canlı İspanya Tarihi sunumu başladı.)



(Toledo şehri merkezi bir tepe üzerine kurulduğu ve Alcazar de Toledo Sarayı ile Toledo Katedrali
gibi daha bir sürü önemli binaların da bu tepenin üstünde olması dolayısıyla tüm sokaklar yukarı doğru çıkmakta.)



(Tüm dar ve dik sokaklar Toledo şehrinin en yüksek noktasına çıkıyor.Bazı sokaklar da böyle basamaklar halinde çıkıyor.) 



(Korunmuş bu muhteşem bina ve sokaklar, beni kıskandırmadı desem yalan olur!)



(Hedef en yukarıdaki Toledo Katedrali, Alcazar Sarayı ve Zocodover meydanı)



(Toledo'da dar yollardan yukarı doğru çıkarken, Roma döneminden de Vizigot döneminden de, Arapların İspanya'ya hakim olduğu dönemden de çok farklı üslupta ama çok sıkı korunmuş harika mimari yapılara şahit oluyorsun.)



(Toledo şehri hayatımda gördüğüm en korunmuş şehir. Dar sokakların iki yanı her dönemden çok eski binalarla dolu.)



(Bu eski binalarda bu kapı gibi çok güzel detaylar bulunuyor.)



(Toledo şehri Yahudi Mahallesinin sokaklarında dolaşıyoruz. Sokak başındaki asılı tabelada "Yahudi Mahallesi 1492" tarihi yazıyor.)



(Yahudi Mahallesini belirten tabela. 1492 yılında Yahudiler, İspanyollar tarafından ülkeden kovulmuş ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı onları kabul ettiği için gemilerle İstanbul'a gelmişler.)



(Tarihi binalar ve duvarları seyrede seyrede giden turistlere evin pencere denizliğine oturtulmuş saksıda çiçekler adeta  gülümseyerek "Hoş geldiniz" diyor.)



(Yapılar gibi yollarda doku olarak aynı eskisi gibi muhafaza edilmekte. Ne diyeyim! En azından bundan sonrası için darısı bizim ülkemize deyip, devam edelim.)



(Fotoğraf çekecek o kadar çok şey var ki... Dolayısıyla herkes benim gibi, gördüğü her şeyin fotoğrafını çekmeye çalışıyor.)



Toledo deyince Yunan asıllı ünlü İspanyol ressam El Greco'dan da bahsetmem gerekiyor. Toledo'da yaşamış olan ünlü ressamın, aynı zamanda müze olarak kullanılan Toledo Katedralinde bir sürü tabloları bulunuyor. Bu resmi ise Toledo'da Santo Tome Kilisesi şapelinin giriş duvarına resmedilmiş. Toledo'ya gidince tur olarak ilk, 4.60 m x 3.60 gibi bayağı büyük ebatlardaki bu resim için kiliseye girildi ve bu muhteşem resim görüldü. 
Tabloyu bize anlatan rehberimizin anlattıklarına göre: El Greco burada 1323'te ölen Orgaz Kontunun gömülmesi sırasında olan bir mucizeyi resmetmiş. Buna göre resimde anlatılan, yoksulların koruyucusu ve hayırsever bir insan olarak tanınan kontun cenaze töreninde gökten inen Aziz Agustin ve Aziz Etienne isimli iki aziz (melek) kontun cenazesini mezara yerleştiriyor.  Kontun gerçek mezarı da bu kilisede ve hemen resmin altında bulunuyor. 
Resme bakınca resmin hem altında , hem de üstünde iki ayrı bölüm ve resim var gibi... Üst kısımdaki resim ilahi katı temsil ederken, alt kısımdaki resim dünyevi yani günümüzün hayatını temsil etmekte. Fotoğrafta da görüldüğü gibi, resimde iki ayrı dünya kusursuz bir uyumla resmedilmiş.
Üst kısımdaki sol tarafta sarı elbiseli  resmedilen Aziz Petrus elinde cennetin anahtarlarını taşımakta. Karşısındaysa diğer aziz ve melekler cenazeye eşlik etmekte. Alt kısımda da, cenazeye katılan yörenin önde gelen insanları resmediliyor. Bu arada El Greco bu insanlar içine kendi resmi (eliyle pantokrator işareti yapan) ile çocuğunun resmini de katmış. Hatta ressamın imzası ve resmin yapılış tarihi olan 1578 çocuğunun bel hizasında duran mendil üzerinde yazılı..
 Belki ebatının büyüklüğü ve biraz ışıklandırma ile atmosferin de katkılı sunumuyla bu muhteşem resmi seyrederken, hiç bir resim karşısında olmadığı kadar çok heyecanlandığımı, hissettim. Süre dolduğunda kalabalık ile kiliseden çıktığımda resim aşığı olan eşimle resim hakkında konuşabilmek için onun çıkmasını beklerken, onu çıkan kalabalık içinde kıpkırmızı olmuş gözlerini silerken gördüm. Bir insan resim seyrettikten sonra ağlar mı? Hüsniye gibi resim aşığıysa ağlar. Her neyse o an, resim karşısındaki heyecanımın ona göre olan yetersizliği ya da ondan daha az etkilenmemden dolayı garip bir suçluluk duygusu hissettim.)



(Yukarı çıktıkça muhteşem Toledo Katedrali gözükmeye başladı.)



(Toledo Katedrali, Seville'deki katedralden sonra İspanya'nın en büyük ikinci katedrali. Ayrıca dünyanın en ünlü ressamlarının tablolarına ev sahipliği yapan çok değerli bir müze.)



(Toledo Müzesindeki El Greco resimlerinden ve belki en ünlülerinden biri olan "İsa'nın Soyulması" tablosu. Tabloda Hz İsa çarmıha götürülmeden önce bazı insanlar tarafından aşağılanarak, elbiselerinin çıkartılması resmedilmiş. Bu muhteşem resim Toledo Katedralinde izleyici ve sanatseverlerin görüşlerine açık.)



(Toledo Katedrali, İspanya'nın en büyük ikinci katedrali olması yanında Avrupa Katolik Kiliseler önem sıralamasındaki yeri de Vatikan'dan sonra 2. sırada geliyormuş. Dolayısıyla İspanya Başpiskoposluğunun da mekanı oluyor. Bölge müslümanların elindeyken aynı yerde Merkez Cami varmış. İspanyollar burayı geçirince İspanya'da hep yaptıkları gibi burayı da kiliseye çevirmişler. Daha sonra da tamamen değiştirip bu katedrali yapmışlar. Katedral aslında tam bir müze. Burada başta El Greco olmak üzere Goya, Rafael, Tiziano gibi dünyanın geçmişteki en ünlü ressamlarının resimleri sergilenmekte. Aynı zamanda katedralde ibadette yapılmakta.)



(Bu el oymasıyla yapılmış tahta koltuklar kilise korosu için... Ahşap oymacılık sanatı adeta zirveye çıkmış. Koltuk kollarındaki ahşap heykeller ve sırtın dayandığı yerlerde de enteresan kabartma figürler tek kelimeyle muhteşem.)



(Koronun oturduğu ahşap koltuklardaki oymalarda, Toledo'nun düşüşü daha doğrusu müslüman araplardan alınışı, anlatılıyor.)



(Toledo Katedralindeki heykellerden biri.)



(Yine Toledo Katedralindeki muhteşem tablolardan biri.)



(Katedraldeki gelmiş geçmiş bütün Başpikoposların, boynunda taşıdıkları haçlar, bu köşede ve bu cam vitrin arkasında sergileniyor.)



(Toledo Katedralinde bir ara bu rahipleri gördüm. İbadet niyetiyle mi yoksa bizim gibi müzeyi mi geziyorlardı? Onu pek anlayamadım!!!



(Şehrin en tepesindeki Plaza de Zocodover yani Zocodover Meydanı. Meydan muhteşem bir panoramik manzaraya bakıyor.)



(Ressam El Greco gibi ünlü roman Don Kişot'un yazarı Cervantes'in memleketi de Toledo. Bu yüzden şehrin ortasında Cervantes'in bir heykeli var. Heykelin sol elindeki kitapta Don Kişot yazıyor.)



(Zocodover Meydanındanböyle bir poz çekmeden ayrılmadık.)

(Şehrin en tepesinden aşağıya doğru çekilmiş bir fotoğraf.)



(Şehrin merkezi olan tepeye yürüyerek çıktık ama inişimiz yürüyen merdivenle oldu. Toledo'da bu yürüyen merdiven olayını çok beğendim. O kadar dik bir yolu böyle kestirmeden inmek ve çıkmak, en azından yorgunluğu azaltması açısından çok olumlu. Tabi derin bir tarihi olan böyle bir bölgede teknoloji kullanmanın sakıncaları hep olur ama bu teknolojik araç burada çok başarılı uygulanmış. Bir mimar olarak, merdivenlerin çevreyle uyum içinde adeta gizlenerek uygulanmış şeklini beğendim. Bence başarılı bir proje olmuş.)



( Yukarıdaki fotoğrafta Babül Merdum Cami- diğer adıyla Cristo de Laluz ve aşağıdaki fotoğrafta Mezquita de Las Tornerias Camileri... Her ikisi de İslam ve İspanyol karışık tarzı yapılmış yapılar. Yine her ikisi küçük binalar olduğundan ve biraz da kıyıda köşede kaldıklarından çok fazla belli değiller. Yani onları özel aramak gerekiyor. Ayrıca her iki bina da kullanılmadıkları için, restorasyon da görmediklerinden biraz viran durumdalar. Özellikle aşağıdaki fotoğrafta görülen Tornerias Cami dar bir sokakta diğer binalarla bitişik nizam, ortadan biraz kaybolup gitmiş.)



(Mezquita de Las Tornerias Cami. Bulunduğu sokaktaki dışarıdan görünüşü)



(Mezquita de Las Tornerias Camisinin bugünkü içerden görünüşü)



(Mudejar üslubundaki 12 YY yapımı Santa Maria La Blanca Sinagogu. Bir iddiaya göre Avrupa'nın halen ayakta duran en eski sinagogu. Sinagogun ilginç bir özelliği var. Kastilya Kralı, ülkesindeki üç kültürü yakınlaştırma ve birlikte dayanışma haline getirme projesi olarak bu sinagogu yaptırmış. Bu proje dahilinde de Yahudi vatandaşlar için müslüman mimarlara yaptırmış bu sinagogu. Bundan dolayı bina Magribi mimarisi özellikleri taşıyor. İçerideki kemerler ve sütunlar bunun ispatı. Bina şu anda müze ve tabi paralı giriliyor.)



(Yine Mudejar üslubundaki 14 YY yapımı El Transito Sinagogu, bir üstteki fotoğrafta görülen Santa Maria La Blanca Sinagogu ile aynı bölgede denebilir. Yani birbirlerine yakınlar. Bu da bulundukları bölgenin Yahudi Mahallesi olduğunu belli ediyor. El Transito Sinagogu bugün Seferad Müzesi adıyla kullanılmakta  ve tabi giriş ücretli. Bu binayı diğer sinagogdaki gibi Kastilya Kralı değil, kralın danışman ve saymanı olan Samuel Ben Meir Ha- Levi Abulafia yaptırmış. Hatta bir yerde okuduğuma göre kendisi için özel ibadethane olarak yaptırmış. Evinden buraya özel bir kapı bile varmış. Zaten kendisi epeyce varlıklı ve tanınmış bir aile mensubuymuş.
Binanın iç dızaynı çok güzel. Hatta bazılarına göre, iç duvar kaplamasındaki kabartma işçilikleri, Granada'daki Elhamra Sarayı ve Seville'deki Alcazar Sarayı ile yarışıyor. Yani o derece...!)



(Toledo'da Mudejar üslubundaki kiliselerden San Roman Kilisesi. Binanın içinde Magribi tazrı at nalı kemer de var. Hristiyan unsurlar da var. Bu yüzden Toledo'nun en ilginç kilisesi denmekte. İç duvarlar başpiskopos portreleri ve romanesk duvar resimleriyle kaplı. Bina şu anda Vizigotlardan kalma çok değerli altın ve gümüş eşyalar, heykeller ve el yazmaları gibi eserlere ev sahipliği yapıyor ve de Museo de Arte Vizigotico adıyla Vizigot Müzesi olarak kullanılmakta.)



(Toledo'daki Mudejar üslubunda kiliselerden biri de Santiago del Arrabal Kilisesi. 13 YY eseri olup şehirde halen kullanılan en eski kilise. Kilisenin kurucusu olan Diosdado ailesi üyeleri Santiago Şövalyelerinin komutanlarıymış.)



(Toledo'nu tarihi merkezinde Mudejar üslubundaki San Tome Kilisesi. Şehir Araplardan alındığı zaman burada bir cami varmış. Önceleri birçok cami gibi bu camide fazla değiştirilmeden kilise haline getirilmiş. 14 YY'da bir çok cami gibi bu da yeniden yıkılıp yapılmış. Fakat minaresi yıkılmadan Mudejar üslubunda çan kulesi haline getirilmiş. Bu kilisenin asıl tanınmışlığı, yukarıda da bahsettiğim gibi El Greco'nun muhteşem "El Entierro del Conde de Orgaz" tablosunun bu kilisede sergilenmesinden kaynaklanıyor. Zira sırf bu resmi görmek için bu kiliseyi milyonlar ziyaret etmekte.)



San Juan de los Reyes Manastırı. San Martin Köprüsünden şehre girerken ilkı göze çarpan heybetli yapı. 1476 yılında gotik tarzda yapılmış olan bir Franciscan Manastırı. 1553 yılın da da kilise eklenmiş.Güzel bir iç bahçesi var. Özellikle tavan süslemeleri çok göze çarpıcı.)



(San Servando Şatosu, yarım ada diye tarif edeceğim yerin dışında ve Alcantara Köprüsünün hemen karşısındaki bulunan bir kale.  7 YY'da burada manastır olduğu düşünülüyor. 1085 yılında Kastilya Kralı Alfonso VI şehri müslümanlardan aldığında, burası yeniden manastır olarak kullanılmaya başlamış. Bir müddet sonra da manastırı Fransız keşişler sahiplenmiş. Manastır 1110 yılında saldırılarla yok edilmiş. Kral AlfonsoVIII şehrin ve Alcantara Köprüsünü, müslümanlara karşı korunması amacıyla manasırı kaleye çevirerek Tapınak Şövalyelerine bırakmış. Yıllar sonra müslümanlar tehdit olmaktan uzaklaşınca, tapınak şövalyeleri dağılmış. Bu kalede önemini yitirmiş. Bugün turizm için kullanılmakta.)



(Çevresinin dörtte üçünü dolaşan Tajo Nehri sayesinde neredeyse bir yarım adaya dönüşmüş konum üzerindeki Toledo Şehri. Solda bizim tur olarak giriş yaptığımız San Martin Köprüsü. Tam ters tarafta da diğer önemli tarihi köprü, Alcantara Köprüsü. Google Earth'den indirdiğim fotoğrafta Toledo Katedral ile Alcazar Sarayı isimleriyle işaretledim. Buralar görüldüğü gibi Toledo tepesinin en yüksek noktaları oluyor. Herhalde bu fotoğraf, yukarıda uzun uzun anlattığım şehri biraz daha gözle tasvir edecek hale getirmiştir.)



(Google Earth'den indirilmiş bu fotoğrafta da, tur olarak giriş yaptığımız yerin tam ters tarafında olan tarihi Alcantara Köprüsü ile hemen karşısında ve yarım ada dışında yer alan San Servando Şatosu. Sanki çocukluğumuzda dinlediğimiz masalların dünyasından gelmiş gibiler.)